Bu biraz hassas bir soru. Başından beri, nükleer bombaların gerçek yıkım ve öldürme gücünün onu üretenler için belirgin olmasından da ö...
Bu biraz hassas bir soru. Başından beri, nükleer bombaların
gerçek yıkım ve öldürme gücünün onu üretenler için belirgin olmasından da önce,
kesin olan bir şey vardı: Nükleer silaha sahip olanlar bunu askeri yardım
olarak verebiliyorsa, nükleer silahları hiç kimse elde etmemeliydi. Bu durum,
günümüzdeki nükleer güçlerin takındığı ikiyüzlü bir duruş olabilir, fakat bu
güçler zaten “canlı” ikiyüzlülerdir.
Nükleer teknolojiye dair haklı korku; en tuhaf kanunlardan
birinin doğmasına yol açtı: “doğuştan gizli” bilgi. Yani bunun ifade ettiği
gerçeğe göre, belirli bir kanun yorumlaması altında, nükleer silahların
tasarımı ve işlevi üzerindeki bilgi, kendiniz üretmiş olsanız bile çalınmış
gizli bilgi olarak görülür.
Bunun ve daha mantıklı gizlilik tasarılarının bir sonucu
olarak, en eskiler dışındaki tüm nükleer silahların ince ayrıntıları halk
tarafından hâlâ bilinmez. Dürüst olmak gerekirse bu ayrıntılar nükleer madde,
zenginleştirme tesisleri, tonlarca para ve en az birkaç birinci sınıf mühendise
erişim imkanı olan bir devlet yetkilisi dışında kimseye yaramaz. Bu yüzden
aslında nükleer silahların nasıl yapılacağını öğrenmek yerine, iki temel
nükleer silah türünün kavramsal bir temelini anlamaya razı olmak zorunda
olacağız.

Bu tipteki klasik atom bombasının iyi ve kötü tarafları iyi
bilinmektedir. Patlamalar büyük olur ve nükleer serpinti dehşet vericidir.
Dünya şehirlerinin tüm kısımlarını yok etme fikrine şaşırmamış olan acımasız
ordu mensupları bile, radyoaktivitenin devam eden etkisi karşısında hayrete
düşmüştür. Bu radyoaktivitenin birçok kaynağı vardır;, fakat daha çok Çernobil nükleer
felâketi gibi, uzun dönemli hasarın çoğu, patlayıcının fiziksel olarak
radyoaktif maddeyi geniş bir etki alanı üzerine nasıl
yaydığından kaynaklanır. Bu madde, bombanın kendisinden gelir ve eğer
yüzeyin yakınında patlarsa (havada ve yüksekte değil) tepkime yine çok büyük
bir miktardaki zemini ve/veya suyu yüksek oranda radyoaktif (mantar gibi) bir
bulut olarak buharlaştırıp dağıtabilir. Böylesi patlamalardan kalan nükleer
döküntüler, dünyadaki bilimsel araç gereçler ile tespit edilebilir.
Hidrojen Bombası
Diğer nükleer bomba türü ise termonükleer silah veya
bazen hidrojen bombası olarak adlandırılır. Hiçbir nükleer silahın
insancıl olduğu söylenemese de, bu tip bombalar eski tip bombalara göre daha
iyidir. “Hidrojen bombası”nın ana noktası şudur: Ana yıkıcı örnek uranyum veya plütonyum ve
hatta toryum değil, evrende en çok bulunan elementin ağır
izotoplarıdır. Ayrıca termonükleer silahlar bu atomları parçalamak yerine,
görünen güçlerini nükleer çekirdek kaynaşması üzerinden üretirler.
Termonükleer silahlar temel olarak geleneksel bir nükleer
silaha eşittir, fakat gerekli görülen tüm patlama gücünden çok daha
zayıftırlar. Bu küçük bölünme tepkimesinin gücü, içinde bulunan iki hidrojen
izotopuna (biri döteryum, diğeri ise trityum) yönlendirilir ve bu örnekler
birbirlerine kaynaşacak kadar şiddetli şekilde sıkıştırılır. Tekrar söylemek
gerekirse, burada meydana gelen kaynaşma (füzyon) ile bir kaynaşma
reaktörü arasındaki temel fark (ki bunun ötesinde bir bombayı başlatmak için
onu patlatmak zorundayız), bombanın on binlerce kat daha fazla kaynaşma
maddesi içermesidir.
Şimdi, kaynaşmayı gerçekleştirmek ayrıca bir ton radyasyon
yayar, fakat bu yayım bir bölünme (fizyon) patlamasından sonra etrafa yayılan
malzemenin radyoaktif yarı ömrüyle karşılaştırıldığında kısa sürer. Bu yüzden,
bombadaki bölünebilir maddenin büyük çoğunluğunu yok ederek, bu örneği etrafa
bir kaynaşma patlaması ile dağıtmak, çok daha az bir zehirli etkiye sahiptir.
Termonükleer silahlar, saf bölünme bombalarından çok daha yüksek bir patlama
gücü sağlayabilir, fakat böyle yaparken çok önemli miktarda daha az nükleer
serpinti üretirler. Ayrıca “Taktik atom bombası” olarak adlandırıldıkları için
doğaya uygundurlar, tüm bölgeyi bir süreliğine yaşanılamaz hale getirmek
zorunda kalmadan bir tesisin hedefli yıkımını sağlarlar.
Diğer nükleer bombaların arasında nötron bombaları da
vardır ve kasıtlı olarak yüksek yoğunluklu radyasyonu, bombanın kasasından
dışarı çıkarır. Nötron radyasyonunun yayılmasını durdurmak için çoğu bombanın
kalın bir kurşundan veya diğer bazı maddelerden yapılan kasası olsa da, nötron
bombalarının kasası mümkün olduğu kadar ince ve geçirgen olmak üzere
tasarlanmıştır. Sovyet tanklarının kalın zırhına karşı koymaları için
özel olarak icat edilmişlerdi, bu tankların saf ısı ve şoka karşı çok fazla
koruma sağladığı düşünülüyordu, fakat nötron radyasyonu, savunma yapısını
tahrip etmeden biyolojik maddeye karşı son derece ölümcül olduğu için, bazen
saf anti-personel silahları olarak düşünülüyordu.
Ayrıca tuzlanmış bomba olarak adlandırılan bir
kavram daha vardır ve nükleer cihazı metal benzeri bir altın ile örtüp, çok
daha fazla radyoaktif izotopa nötron patlatarak, patlama üstüne çok büyük
miktarda ilave bir radyoaktif madde oluşturur. Fikir, “Dünya’yı tuzla” deyişine
göre adlandırılmıştır; neyse ki, şimdiye kadar hiçbir tuzlu bomba gerçekte test
edilmemiştir.
Bunların hiçbiri, halkı hedef alan teröristler gibi düşük
teknolojiye sahip grupların nükleer maddeye eriştiği zaman karşı karşıya
kalacağımız gerçek tehlikeler olan kirli bombalar ile
karıştırılmamalıdır. Çünkü bu gruplar gerçek bir nükleer bomba üretmek
yerine, basitçe sıradan bir patlayıcı cihazı, radyoaktif bir madde örneğine
bağlayıp patlatırlar. Bu da nükleer bir tepkimeye sebep olamaz, fakat
radyoaktif maddenin havadan yayılan bir türünü dağıtarak geniş alanları
kirletebilir. Yıkım gücü çok büyük değildir fakat, patlamadan sonraki yıllar ve
on yıllarda sağlık sorunları yüzünden yine de kayıplara sebep olabilir.
Kaynak: Graham T. “Explaining the unimaginable: How do
nuclear bombs
work?,” http://www.extremetech.com/extreme/217306-explaining-the-unimaginable-how-do-nuclear-bombs-work
Yorumlar